Vena Cava Superior Sendromu Nedir ?

Vena Cava Superior’daki kan akışının tıkanması sonucu bu sendrom ortaya çıkmaktadır. Tıkanma sonucu; baş, boyun, üst gövde ve üst ekstremitelerden sağ atriyuma kan akışının engellenmesiyle sonuçlanan bir dizi semptom meydana gelir.  

Vena Cava Superior Sendromu’nda ne gibi semptomlar izlenir ?

Hastalar, nefes darlığı ve kafada dolgunluk hissi ve/veya eğilirken baş dönmesi şikayeti ile başvurur .Yüzdeki şişkinlik ve kızarıklık dikkat çekicidir.  Öksürük, göğüs ağrısı ve disfaji daha az görülen semptomlardır.  Fizik muayene bulguları; dilate boyun damarları, göğüs cildinde belirgin hale gelmiş venöz damarlar, fasiyal ödem ve platoredir.

Vena Cava Superior Sendromu’nun Nedenleri Nelerdir ?

İleri yaş grubunda, Vena Cava Sendromunun en sık karşılaşılan nedeni Bronkojenik Karsinom (Akciğer Kanseri) ‘dur.   Genç yaş grubunda, Vena Cava Superior Sendromu genellikle non-Hodgkin lenfomaya bağlı olarak ortaya çıkar.  Tiroid kanseri, Tubeküloz ve Behçet sendromu daha nadir görülen diğer nedenleri oluşturur.

Vena Cava Sendromu Nasıl Tedavi Edilmektedir ?

Öncelikle Vena Cava’ya bası yapan primer nedenin (kanser dokusunun) tedavi edilmesi gerekir. Antikoagulan ve fibrinolitik ilaçlar ile tedavi desteklenmelidir.

Gezici yüzeyel tromboflebit nedir ?

Cilt üzerindeki toplardamarın içinde pıhtı gelişmesi ve iltihaplanmasıdır.

Yüzeyel tromboflebit nispeten yaygın bir tıbbi durum olmasına rağmen, gezici yüzeyel tromboflebit (Trousseau sendromu), en sık olarak pankreas, mide veya akciğerde olmak üzere, altta yatan gizli bir malignite (kanser) ile ilişkilidir.  

Göğüs, karın ve alt ekstremite damarları sırayla veya aynı anda tutulur.  Kanserle ilişkili artmış pıhtılaşma durumu aynı anda birden çok neden ile ilişkilidir ve inflamatuar sitokinler, akut faz reaktanları ile kanser mikropartikülleri tarafından indüklenir. 

Gezici yüzeyel tromboflebitli hastada ne yapılmalıdır ?

Gezici yüzeyel tromboflebitli hastalar, göğüs ve karın BT taraması da dahil olmak üzere, kapsamlı bir değerlendirmeden geçirilmelidir.

 Gezici yüzeyel tromboflebit ayrıca Behçet sendromu, Buerger hastalığı, Protein C ve Protein S eksikliği, İnflamatuar barsak hastalığı ile de ilişkilidir.

Sjögren Sendromu nedir ? Kimlerde görülür ?

Sjögren Sendromu (SS), ekzokrin bezleri hedef alan kronik otoimmun doğada bir hastalıktır.  SS’da lenfosit infiltrasyonuna bağlı olarak tükrük ve göz yaşı bezleri zaman içinde tahrip olmaktadır. Sonuç olarak, göz kuruluğu ve ağız kuruluğu şikayetleri ön plandadır. 

Kadınlarda görülen bir hastalıktır, erkeklere kıyasla 10 kat daha sıktır. Ağız ve göz kuruluğu ile ilgili şikayetler, 40-50 yaş arası başlar. İleri yaşlarda hastalığın görülme sıklığı daha da artar.

En sıklıkla şu şikayetlere yol açmaktadır:

  • Gece uykudan kalkarak su içme ihtiyacı
  • Ağızda tat değişiklikleri
  • Dilde çatlama, dişlerde çürükler
  • Yutma güçlüğü
  • Yaygın ağrı
  • El eklemlerinde ağrı, vücutta sabahları olan katılık hali ve açılamama.
  • Gözlerde -toz toprak kaçmış gibi- yabancı cisim hissi

SS’lu hastaların kan tahlillerinde, sıklıkla Romatoid Faktör ve Anti Nükleer Antikor pozitifliği saptanır.

SS’lu bireylerde lenfoma görülme sıklığının artmış olması, bu hastalığı önemli kılan diğer bir özelliğidir.

Sjögren Sendromu İçin Hangi Doktora Gidilir?

Sjögren sendromu adı verilen uzun süreli bir otoimmün durum, tükürük ve gözyaşı yapan bezleri etkiler. Otoimmün ve enflamatuar hastalıkların tedavisine odaklanan tıp uzmanları olan romatologlar, tipik olarak onu yönetmekten sorumludur. Göz doktorları, diş hekimleri ve kulak burun boğaz uzmanları, Sjögren sendromlu hastaların tedavisinde yardımcı olabilecek bazı ek uzmanlardır. Sjögren sendromlu hastalar da bir birinci basamak hekiminden sürekli bakım alabilirler.

Eritrosit Sedimantasyon Hızı Nedir ? Nasıl Ölçülür ?

Kırmızı kan hücrelerinin birbirine yapışarak çökmesi sonucu bir saat içinde elde ettiği mesafenin milimetre cinsinden ölçümüdür. ESH, inflamasyonun (iltihabın) göstergesidir. 

Akut faz reaktanlarının konsantrasyonunda artışa veya hipergamaglobulinemiye neden olan herhangi bir durum, ESH’nın yükselmesine neden olur.  Bu proteinlerin artan konsantrasyonu, kırmızı kan hücrelerinin negatif elektrik yükünü azaltarak kümelenmelerine yol açar.  Bunun sonucu olarak Eritrosit Sedimantasyon Hızı  yükselir.

ESH yüksekliğine Neler Sebep Olur ?

  • İnfeksiyonlar 
  • Romatolojik hastalıklar: Dev Hücreli Arterit, Polimiyalji Romatika, SLE, diğer      Vaskülitler, Spondilartritler, Romatoid Artrit ve diğer Bağ Doku Hastalıkları.
  • Maligniteler: lenfoma, lösemi ve diğer kanser tipleri

ESH Nasıl Hesaplanır ? 

ESH üst sınırı (mm/saat)  

erkekler için = yaş/2       kadınlar için = (yaş + 10)/2 ‘dir.

Sedef Romatizması Nedir ?

Sedef; ciltte, saçlı deride ve tırnaklarda hasarlanmaya neden olan kronik bir cilt hastalığıdır. Toplumda sık görülür.

Sedef romatizması ise Sedef hastalarının % 5-30’unda ortaya çıkar. Genellikle, 30 – 50 yaş arası insanlarda başlar. Hem kadınlarda, hem erkeklerde izlenir. Sedef Romatizması, sedef hastalığı şiddetli olan hastalarda daha yaygındır. Şu anda, Sedef Romatizması tanısını koymak için özel kan testleri yoktur.

Kimlerde Sedef Romatizmasından şüphe etmek gerekir ?

Kendisinde veya yakın akrabalarında Sedef hastalığı olan ve:

  • Topuk ağrısı olan
  • Kalça, bel, sırt, boyun ve omuzlarında ağrısı olan
  • El eklemlerinde ağrısı olan
  • Ayak parmaklarının bir veya birkaç tanesi sosis gibi şiş olan
  • Sabahları yataktan kalkmada güçlük çeken, eklem yerlerinde sertlik katılık hisseden kişilerde Sedef Romatizması akla gelmelidir. 

Sedef Romatizmasının daha şiddetli seyredeceğini gösteren risk faktörleri vardır. Bunlar: 

  • Erken yaşta başlangıç 
  • Kadın cinsiyet 
  • Poliartiküler tutulum (çok sayıda eklemin tutulması)

Sedef Romatizması İçin Hangi Doktora Gidilir?

Sedef romatizmasının tedavisi için bir dermatolog veya romatolog ziyaret edilmelidir. Bir dermatolog, cilt rahatsızlıklarının tedavisinde uzmanken, bir romatolog, artrit ve diğer eklem, kas ve kemik hastalıklarının tedavisinde uzmanlaşmıştır. Bu tıp uzmanlarının her ikisi de sedef romatizmasını belirleme ve yönetme konusunda niteliklidir. Ön değerlendirme ve uygun uzmanlara tavsiye için bir birinci basamak hekimine de danışılabilir.

Retroperitoneal fibrozis nedir ?

Retroperitoneal fibrozis (RPF), renal arterler ile aort bifurkasyonu arasında, abdominal aortu çevreleyen homojen bir kitle ile karakterizedir.  

Tanı için:

  • İnfrarenal aortu ve iliak damarlara kadar çevreleyen yumuşak doku yoğunluğunun bilgisayarlı tomografi (BT) veya manyetik rezonans (MRI) ile izlenmesi 
  • Biyopsi ile malignitenin dışlanmış olması
  • IgG4 ile ilişkili hastalık gibi diğer olası sistemik hastalıkların dışlanması gerekir.

RPF, idiyopatik (birincil) veya ikincil olabilir ve vakaların %70’i idiyopatiktir. İkincil RPF, infeksiyonlar, maligniteler, ilaçlar, retroperitoneal kanama dahil olmak üzere başka nedenlerden kaynaklanır. RPF, 50- 70 yaş arası insanlarda izlenir. Cinsiyet dağılımında, erkeklerde 3 kat daha sıktır.  Tüm ırklar eşit olarak etkilenir.  RPF için kesin risk faktörleri belirlenmemiştir.  Abdominal aort aterosklerozu, terapötik radyasyon maruziyeti, asbest maruziyeti ve bazı ilaçlar (metiserjit, ergotamin, pergolid, kabergolin, bromokriptin) RPF ile ilişkilendirilmiştir.

Retroperitonial fibrozis; halsizlik, yorgunluk, iştahsızlık ve kilo kaybı gibi sistemik bulgular ile başlar.  Doğru tanı alıncaya kadar hastalar aylarca süre kaybı yaşayabilirler. Sırtın alt kısmından yanlara ve alt karından kasık bölgesine yayılan, pozisyonla değişmeyen donuk, kolik olmayan ağrı şikayeti ile hastalar başvurur. Üretral darlığa veya tıkanıklığa bağlı akut böbrek hasarı, vena kavalara bası sonucu gelişen alt ekstremitelerde ödem diğer klinik bulguları oluşturur. 

Prokalsitonin Nedir ? Ne işe yarar ?

Prokalsitonin, tiroid bezinde üretilir.  Sağlıklı bireylerde serum seviyeleri tespit edilemeyecek kadar düşüktür (0,05 ng/mL).  Bakteriyel infeksiyonlarda, PCT seviyeleri önemli ölçüde yükselir.  İnfeksiyonlar seyrinde yükselen bu PCT’nin kesin üretim yeri ve biyolojik işlevi bilinmemektedir. 

 Otoimmün hastalığı olan olgularda, infeksiyonu hastalık alevlenmesinden ayırmada PCT düzeyleri dikkate alınlaıdır.  RA ve SLE’deki hastalık aktivitesi, PCT seviyelerinde küçük yükselmelerle ilişkilidir, ancak ≥ 0,5 ng/mL değerler bakteriyel infeksiyon için yüksek özgüllüğe sahiptir.  Ek çalışmalar, septik artriti diğer inflamatuar artrit nedenlerinden ayırmada PCT’nin potansiyel bir rolü olduğunu göstermektedir.  

İnfeksiyon yokluğunda yüksek PCT ile ilişkilendirilen ve romatolojik olmayan durumlar arasında: 

  • Cerrahi girişim geçirmiş olmak 
  • Kardiyojenik şok
  • Pankreatit 
  • Küçük hücreli akciğer karsinomu gibi bazı kanser türleri yer alır.

Bakteriyel infeksiyonlar en yaygın olarak yüksek PCT seviyeleri ile ilişkilendirilirken, viral infeksiyonlar yüksek PCT seviyeleri ile ilişkili değildir.  Ciddi bir bakteriyel infeksiyonu takiben 2-4 saat içinde prokalsitonin kanda yükselmeye başlamaktadır. 

Antibiyotik tedavisine ne zaman başlanacağı ve durdurulacağı kararında PCT’nin rolü önemlidir.

PCT Yüksekliği Ne Anlama Gelir?

Prokalsitonin (PCT) seviyeleri, bakteriyel infeksiyonların ciddiyeti ile birebir bağlantılıdır. Bu nedenle, Yüksek PCT düzeyleri sepsis ve septik şok beklentisini artırır.

Paraneoplastik Sendrom Nedir?

Paraneoplastik sendromlar, bir maligniteye karşı gelişen immun yanıt sonucu ortaya çıkar.  Ya da bu maligniteler tarafından üretilen hormonal ya da diğer inflamatuar faktörlerin bir sonucu olarak ortaya çıkan geniş bir semptom grubudur.  

Genellikle, tümör invazyonu, kompresyon veya metastazın doğrudan komplikasyonları olan sendromların (örneğin, superior vena kava sendromu) aksine, orijinal tümörün veya metastazların bulunduğu yerden uzaktaki vücut bölgelerini etkilerler.   

Bazı kanser taşıyan bireyler, tümörün anatomik dağılımıyla veya tümörün ortaya çıktığı dokuya özgü hormonlar ile açıklanamayan belirti ve semptomlar geliştirir;  bunlar paraneoplastik sendromlar olarak bilinir. Kanserli kişilerin yaklaşık %10’unda görülür.  

Paraneoplastik sendromların tanınması neden önemlidir ?

  • Gizli bir neoplazmanın erken belirtileri olabilirler.
  • Etkilenen hastalarda önemli klinik sorunlara neden olabilir ve öldürücü olabilirler.
  • Metastatik hastalığı taklit edebilirler ve bu nedenle tedaviyi karıştırabilirler.
  • Birden çok sayıda organı etkileyerek hastayı gören hekim için ayırıcı tanıda ciddi zorluklara neden olur.

Pulmoner Arteriyel Hipertansiyon (PAH) nedir?

Pulmoner Arteriyel Hipertansiyon (PAH), pulmoner arteriyel yatakta ve kalbin sağ yarısında artan basınç (istirahat halinde iken pulmoner arter basıncı 25 mm Hg ve üzerinde olması) ile karakterize bir hastalıktır.

PAH’ın erken evresinde hastalar asemptomatik olabilir,  semptomlar hastalık ilerledikçe ortaya çıkar.

 Başvuru semptomları eforla tetiklenir,  ilerlemiş olgularda istirahatte bile oluşurlar. Bunlar;

  • Nefes darlığı
  • Halsizlik, yorgunluk
  • Zayıflama
  • Senkop
  • Kuru öksürük
  • Anjina, göğüs ağrısı
  • Çarpıntı
  • Mide bulantısı
  • Kusma
  • Bronşiyal arterlerin yırtılmasına bağlı hemoptizi
  • Sinir veya hava yolu sıkışmasına bağlı ses kısıklığı veya hırıltı
  • İlerleyici sağ kalp yetmezliğinin bir sonucu olarak alt ekstremitelerde ödem ve abdominal distansiyon.

PAH, Sistemik Sklerozlu (skleroderma) hastalarda izlenen önemli bir mortalite ve morbidite nedenidir. 

Sistemik Sklerozlu bir olguda PAH gelişimi yönünden risk faktörleri:

  • İleri yaş
  • Uzun hastalık süresi
  • Ciltte Telenjiektazilerin varlığı
  • Anti Sentromerik Antikorların varlığı
  • Tırnak yatağı mikroskobisinde anormalliklerin izlenmesi

Osteoporoz Nedir?

Osteoporoz, kemik mikromimarisinde bozulma sonucu ortaya çıkan kemik kırılganlığında artma ve kemik kütlesinde ise azalma ile karakterize sistemik bir kemik hastalığıdır.  Küresel bir sorun olarak tüm dünyada giderek daha fazla dikkat çekmektedir. Dünya üzerinde izlenen en yaygın kemik hastalığı olmaya devam etmektedir.

 Osteoporoz her iki cinsiyeti eşit sıklıkla etkilemektedir.  Osteoporotik kırıklar toplumda hem sıkça izlenmekte, hem de yıkıcı sonuçlara yol açmaktadır.  

Osteoporoz için risk faktörleri:

  • Hareketsiz yaşam tarzı, ileri yaş
  • Malignite (kanserler)
  • Kronik böbrek yetmezliği
  • Malabsorpsiyon sendromları
  • Kronik karaciğer hastalıkları  
  • İltihaplı bağırsak hastalıkları
  • Romatoid artrit
  • Sistemik lupus eritematozus
  • Cushing hastalığı
  • Hiperparatiroidizm
  • Hipertiroidizm
  • Hipogonadizm 
  • Hiperprolaktinemi
  • Diabetes mellitus 
  • Uyuşturucular
  • Kortikosteroidler
  • Etanol
  • Antiepileptikler
  • Heparin
  • Tütün

Osteoporoz İçin Hangi Doktora Gidilir?

Osteoporozunuz olabileceğini düşünüyorsanız, tedavi için bir romatolog görmek önemlidir. Bu uzmanlar, kemik durumlarını tanıma ve tedavi etme konusunda eğitimli oldukları için kesin bir teşhis ve özelleştirilmiş bir tedavi planı sağlayabilirler. Daha fazla kemik kaybını yönetmek ve durdurmak için bu, ilaç almayı, fizik tedaviye katılmayı ve yaşam tarzı değişiklikleri yapmayı içerebilir. Erken romatoloji konsültasyonları komplikasyonları durdurabilir ve hastalığın ilerlemesini yavaşlatabilir.